19 Mayıs 1881’de Selanik’te doğdu. Vakıf İdaresinde
Katiplik, Gümrük memurluğu ve sonra kereste ticareti yapan Ali Rıza
Efendi’nin oğludur. İlk ve orta öğrenimini Selanik Şemsi Efendi İptidai
Mektebi, Askeri Rüştiye ve Manastır Askeri İdadisinde tamamladıktan sonra
13 Mart 1899’da Harbiye mektebine girdi. 10 Şubat 1902’de Piyade Teğmen
rütbesiyle mezun olarak Erkanı Harbiye (Kurmay) sınıfına ayrıldı. Erkanı
Harbiye Mektebinde öğrenimde iken 10 Şubat 1903’te Üsteğmenliğe
yükseltildi. 11 Ocak 1905’te Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle mezun olarak staj
için Şam’daki 5. Ordu emrine verildi.
30. Süvari alayında görevlendirildi. Şam’da bulunduğu
sürede arkadaşları Kurmay Yüzbaşı Müfit (Özdeş), Lütfü, Dr. Mahmut ve
Mustafa (Cantekin) ile "Vatan ve Hürriyet Cemiyeti"ni kurdu. Geçici
görevle Selanik’te bulunduğu sırada Cemiyetin Selanik’te açılan şubesi
sonradan gizli "İttihat ve Terakki Cemiyeti" ile birleşti. 20 Haziran
1907’de Kıdemli Yüzbaşı olarak 13 Ekim 1907’de Selanik’teki 3. Ordu emrine
atandı. Bu dönemde ordunun politika ile ilgisini kesmesi gerektiğini
savunarak orduda yaptırdığı tatbikatlar, verdiği konferanslarla dikkati
çekti.
22 Haziran 1908’de Rumeli Şark Demiryolları
Müfettişliğine getirildi. 13 Ocak 1909’da Ordu Redif Tümeni, kısa bir süre
sonra da 17. Selanik Tümeni Kurmayında görev aldı.
31 Mart (13 Nisan 1909) ayaklanmasını bastırmak için
İstanbul’a gelen "Hareket Ordusu"nun 1. Kademesinde Kurmay Başkanlığı
yaptı. 5 Kasım 1909’da 3. Ordu Karagahındaki eski görevine döndü. 6 Eylül
1910’da Subay Talimgahı Komutanı iken Fransa Ordusunun yaptığı Picardi
manevralarını izlemekle görevlendirildi. 15 Ocak 1911’de 5. Kolordu
Kurmayına atandı. Kıdemli Yüzbaşı rütbesinde olmasına rağmen 38. Alay
Komutanlığına getirildi. 13 Eylül 1911’de Genelkurmay’da görevli iken 27
Kasım 1911’de Binbaşılığa yükseltildi. İtalya ile savaşta Derne
Bölgesindeki kuvvetlerin komutanı olarak düşman saldırılarını durdurdu.
Bingazi muharebelerinde gösterdiği yararlık üzerine iki yıl kıdem zammı ve
nişan ile ödüllendirildi.
24 Ekim 1912’de İstanbul’a dönüşünde süregelen Balkan
Savaşında aktif bir görev istemesi ile sonradan "Balayir Kolordusu" olarak
anılan "Akdeniz Boğazı Mürettep Kuvvetler Komutanlığı" Harekat Şubesi
Müdürü ve bir süre sonra da Kurmay Başkanı olarak görevlendirildi. Savaşın
son aşamasında Edirne’nin geri alınması ve savaşın daha az kayıpla sona
erdirilmesinde etkili oldu.
27 ekim 1913’de Sofya Askeri Ataşeliğine atandı. 11
Ocak 1914’te Belgrad ve Çetine (Karadağ) Askeri Ataşelikleri de ek görev
olarak verildi. Bu arada Fransa Cumhurbaşkanı tarafından Lejyondonör
nişanı "Chevalier" rütbesiyle ödüllendirildi. 1 Mart 1914’te Yarbay oldu.
1. Dünya Savaşının başlaması üzerine orduda bir görev
verilmesi konusundaki ısrarlı isteği ile 20 Ocak 1915’te Gelibolu’daki 19.
Tümen Komutanlığına atandı. Kuruluş aşamasında olan tümenin teşkilatını
tamamlayarak o sırada Kabatepe - Arıburun arasına çıkan ANZAK Kolordusu
birliklerinin saldırılarını durdurdu ve geri çekilmelerini sağladı. Bu
başarısından dolayı 1 Haziran 1915’te Albaylığa yükseltilerek 8 Ağustos’ta
Anafartalar Grup Komutanlığına getirildi. Conkbayırı Muharebelerinde bir
düşman mermisinin saçtığı misket kalbinin üzerine isabet etti ise de
saatini parçalayarak hayatı kurtuldu. Çanakkale Muharebelerindeki başarısı
ile Kamuoyunda "Anafartalar Kahramanı" olarak anıldığı gibi çeşitli Türk
ve yabancı nişan ve savaş madalyaları aldı ve 16 Mart 1916'dan geçerli
olarak iki yıl kıdem zammı verildi.
10 Aralık 1915’te rahatsızlığı nedeni ile hava
değişimi alarak Anafartalar Grup Komutanlığından ayrıldı. 27 Ocak 1916’da
Karargahı Edirne’de olan ve 25 Kasım 1915’te Diyarbakır’a nakledilen 16.
Kolordunun Komutanı olarak görevlendirildi. Birlikleri ile yönettiği
Bitlis muharebelerinde Ruslara ağır kayıplar verdiği gibi 4. Rus
Kolordosunu çekilmek zorunda bıraktı. Bu bölgedeki muharebelerde
gösterdiği yararlılık üzerine yeniden Türk ve yabancı nişan ve
madalyalarla ödüllendirildiği gibi bir yıl daha kıdem zammı alarak 1 Nisan
1916’da Mirliva (Tümgeneral) 'lığa yükseltildi. 25 Kasım 1916’da bir süre
izinle ayrılan 2. Ordu Komutanına vekalet etti. 7 Mart 1917’de bu göreve
asil olarak atandı. 11 Mart’ta İngilizlerin Bağdat’ı ele geçirmeleri
üzerine Bağdat’ı geri almak üzere teşkil edilen "Yıldırım Orduları Grubu"
içinde yer alacak 7. Ordu Komutanı olarak görev yapması uygun görülmekle 5
Temmuz 1917’de bu göreve getirildi. Ancak uygulanacak plan ve hedef
konusunda Başkomutanlık ile ayrılığa düştü. 11 Ekim 1917’de izin alarak
İstanbul’a gitti.
20 Aralık 1917'de, Veliaht Vahdettin'in Almanya
gezisinde refakatinde bulunarak savaşı sevk ve idare eden Alman
Komutanları ile tanıştı. Almanya dönüşünden sonra 13 Mayıs 1918’de tedavi
için Avusturya’ya gitti. Karlsbad Kaplıcalarında dinlendiği sırada Padişah
Vahdettin tarafından İstanbul'a çağrılarak 11 Ağustos 1918’de ikinci kez
7. Ordu komutanlığına atandı. Süregelen muharebelerde 19 Eylül'de başlayan
İngiliz saldırısında 8. Ordunun bozguna uğraması karşısında ordusunu Şeria
Nehri'nin doğusuna geçirerek Şam yönüne çekmeyi başardı. Bu başarasından
23 Eylül 1918’de Padişah tarafından "Fahri Yaverlik" ünvanı verildi.
30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesinin imzalanması ile
savaşın sona ermesi üzerine 7. Ordu Komutanlığı uhdesinde olarak Yıldırım
Ordular Grup Komutanlığını Liman Von Sanders Paşa’dan devraldı. Mütarekeye
rağmen aldığı önlemlerle ordunun ayakta durmasını sağladı. 7 Kasım 1918’de
Ordular Grubu ve 7. Ordunun Padişah tarafından lağvedildiği ve kendisinin
de Harbiye Nezareti emrine verildiği bildirilmekle 10 Kasım’da Adana’dan
ayrılarak 13 Kasım’da İstanbul’ geldi. İstanbul’da kaldığı altı ay süre
içinde başta Padişah ve devlet erkanı olmak üzere çeşitli kesimden
aydınlar ve gazetecilerle yaptığı konuşmalarda yurdun içindeki koşullar ve
kurtuluş üzerinde fikir alışverişi yaptığı gibi asker ve sivil yakın
çalışma arkadaşlarına geleceğe dönük düşüncelerini anlattı, kararlar aldı.
İstanbul’daki direniş hareketlerini teşvik etti, destekledi. Güvendiği Ali
Fuat Paşa, Kazım Karabekir Paşa gibi Komutanların yurdun önemli
bölgelerine Kolordu Komutanı olarak atanmalarını sağladı. Başlatacağı
kurtuluş hareketi için ortam hazırladı.
Bu faaliyetlerden ürken Sadrazam Ferit Paşa
tarafından İstanbul’dan uzaklaştırılması kararı alınması üzerine 29 Nisan
1919’da Harbiye Nazırı Şakir Paşa tarafından çağrılarak, "Türklerin
Rumlara yaptığı baskıyı yerinde incelemek ve önlemek üzere Karadeniz
Bölgesine müfettiş olarak gönderilmesi" kararlaştırıldığını bildirdi. 9.
Ordu Kıtaatı Müfettişliğine atanması hakkındaki karar 30 Nisan’da
Vahdettin tarafından onandı. Ayrıca kendisi tarafından yapılacak
tebligatı, emri altında bulunacak olan vilayet mülki memurlarının icra
etmelerinin ilgililere bildirilmesi önerildi. 6 Mayıs’ta, görev ve
yetkilerini belirten yazılı talimatı alarak 15 Mayıs’ta Karargahı ile
birlikte Bandırma vapuruyla İstanbul’dan ayrıldı.
19 Mayıs 1919’da Samsun’da karaya çıkarak Müfettişlik
görevine başladı. 20 Mayıs’ta Sadrazam Damat Ferit Paşa’ya bir telgraf
çekerek İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalini protesto etti ve "ne
millet ve ne de ordu mevcudiyetine karşı yapılan bu haksız tecavüzü kabul
etmeyecektir" diyerek ulusal kurtuluş mücadelesinin ilk işaretini verdi.
25 Mayıs’ta karargahını geçici olarak Samsun’dan Havza’ya nakletti. İzmir,
Manisa ve Aydın’ın işgali üzerine valiler, bağımsız mutasarrıflar ve
komutanlardan vatanın bütünlüğünün korunması için işgallerin etkili bir
şekilde protesto edilmesini istedi. 12 Haziran’da karagahı ile birlikte
Havza’dan Amasya’ya geldi. 15 Haziran’da "9. Ordu Kıtaatı Müfettişliği"
ünvanı "3 üncü Ordu Müfettişliği"ne dönüştürüldü. 21/22 Haziran’da "Amasya
Genelgesi" olarak anılan ve Amasya’ya gelen Ali Fuat Paşa (CEBESOY), Rauf
Bey (ORBAY) ve Refet Bey (BELE) nin de imza ettiği tamimi Anadolu’da ki
mülki ve askeri makamlara gönderdi. Genelgede "Vatanın bütünlüğü, milletin
bağımsızlığı tehlikededir. Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve
kararı kurtaracaktır." denilerek Sivas’ta toplanacak milli bir kongre için
her livadan seçilecek üç temsilcinin gönderilmesi istenmekte idi. Bu
davranışı üzerine 23 Haziran’da Vükela Meclisince görevinden azledildi ve
bu şekilde hiçbir resmi sıfatı kalmamış olduğundan emirlerinin
dinlenilmemesi Dahiliye Nezareti tarafından Valiliklere bildirildi.
26 Haziran 1919’da Amasya’dan ayrılarak
Tokat-Sivas-Erzincan’dan geçmek suretiyle 3 Temmuz’da Erzurum’a geldi. 9
Temmuzda Padişaha resmi görevi ile birlikte askerlikten ayrıldığını
bildirdi. Orduya, vilayetlere millete hitaben kaleme aldığı genelge ile
"Bundan sonra mukaddez milli gayemiz için her türlü fedakarlıkla çalışmak
üzere sine-i millette bir ferd-i mücahit suretiyle bulunmakta olduğunu"
ilan etti. 10 Temmuz’da yapılan çağrıyı kabul ederek "Vilayeti Şarkiye
Müdafaayı Hukuku Milliye Cemiyeti"nin Erzurum Şubesi başkanlığını
üstlendi. 23 Temmuz’da toplanan "Erzurum Kongresi" ne başkan seçildi.
Kongre, çalışmalarını 7 Ağustos’ta tamamlayarak "Vatanın ulusal sınırlar
içinde bir bütün olduğu, hükümet dağılırsa milletin hep birlikte düşmana
karşı koyacağı, himaye ve esaret kabul etmeyeceği" yolundaki kararlarını
10 maddelik bir bildiri halinde yayınlandı ve ayrıca yönetimi ele alacak
bir "Heyeti Temsiliye" seçti. 9 Ağustos’ta Padişah iradesiyle askerlikten
çıkarılması, haiz olduğu nişanların geri alınması ve fahri yaverlik
rütbesinin kaldırılması kararlaştırıldı. 29 Ağustos 1919’da
Erzurum’dan ayrılarak Sivas’a geldi. 4 Eylül’de, yurdun çeşitli
yerlerinden gelen temsilcilerin katılmalarıyla Sivas Kongresini açtı ve
başkanlığa seçildi. Kongrede, Şarki Anadolu Müdafaayı Hukuk Cemiyeti
Nizamnamasinde bazı değişiklikler yapılarak adı "Anadolu ve Rumeli
Müdafaayı Hukuk Cemiyeti" olarak değiştirildi. Bu şekilde çeşitli adlar
altındaki direniş örgütleri birleştirildi. İç ve dış çeşitli konular
görüşülüp tartışılarak milli Mücadelenin ilkeleri saptandı. 11 Eylüldeki
son toplantıda, alınan kararları içeren "Umumi Kongre Beyannamesi" kabul
edildi ve "Heyeti Temsiliye" seçimi yapıldı.
13 Ekim 1919’da yurdun hemen her yöresinde kurulan
Müdafaayı Hukuk Teşkilatına bir genelge göndererek "Milli mevcudiyetimizi
dost ve düşman nazarında ızhar ve ishat eden teşkilatın nizamname
gereğince birbirleri ve merkezle sıkı bağlar kurması milli ve vatani bir
görev olduğunu" bildirdi.
20 Ekim 1919’da Heyeti Temsiliye Üyeleri Rauf, Kara
Vasıf ve Bekir Sami Bey’lerle Amasya’ya gelerek İstanbul’dan gelen Bahriye
Nazırı Salih Paşa ile görüştü. 22 Ekim’de sona eren görüşmeler sonucu beş
protokol imzalandı ise de sonraki gelişmeler beklenen sonucu vermedi.
7 Kasım 1919’da Osmanlı Mebusan Meclisinin son dönemi
için yapılan seçimlerde Erzurum’dan milletvekili seçildi ise de hastalığı
nedeni ile hareketine imkan olmadığını bildirerek katılmadı. Bu konudaki
telgrafı 23 Şubat 1920 birleşiminde okundu ve izinli sayıldı. Gerçekte, bu
meclisin nasıl olsa dağıtılacağını düşünerek Başkan seçilmesini istemiş,
bu sıfatla Meclisi Anadolu’da bir yerde toplamayı düşünmüştü. 16 Kasım’da
Heyeti Temsiliye, bazı komutanların da katıldığı toplantısında ordunun
ihtiyaçları, savaşın yönetimi Meclisin toplanması ve genel durumu
görüşerek önemli kararlar aldı. Heyeti Temsiliye Üyelerinden bir kısmı ile
19 Aralık’ta Sivas’tan ayrılarak 27 Aralık'ta Ankara’ya geldi ve törenle
karşılandı. Heyeti Temsiliye Merkezinin bundan böyle Ankara olduğu bir
genelge ile ilgili yerlere bildirildi.
29 Aralık 1919’da, hakkındaki 9 Ağustos 1919 tarihli
Heyeti Vükela Kararı, askerlikten istifa etmiş olduğunun kabulü ile nişan
ve madalyalarının geri verilmesi şeklinde değiştirildi ve karar 4 Şubat
1920’de Padişah tarafından onandı.
Mebusan Meclisine katılmak üzere İstanbul’a giden bir
kısım milletvekilleri ile temastan önce hazırladığı ve kendilerine telkin
ettiği "Misakı Milli", 28 Ocak 1920’de Mebusan Meclisi tarafından kabul
edildi. Bu Misak, Kurtuluş mücadelesinin temel ilkelerinden biri oldu.
16 Mart 1920’de İtilaf Devletlerinin İstanbul’u
işgali nedeniyle yabancı devlet tamsilcilerine, Dışişleri Bakanlıklarına
ve Mebusan Meclislerine birer telgraf göndererek işgali protesto etti ve
ayrıca millete hitaben yayımladığı bildiri ile bu işgal sonucu Türk
milletinin medeni kabiliyetinin hayat ve bağımsızlık hakkının ve
geleceğinin savunmasına davet edildiğini belirtti.
19 Mart 1920’de, millet işlerini yönetmek ve
denetlemek üzere Ankara’da olağanüstü yetkiye sahip bir Meclisin
toplanması için acele seçim yapılmasını Valiler, bağımsız mutasarrıflar ve
komutanlara bildirdi. Bu Meclise vilayet ve livalardan seçilecek
milletvekillerinin yanında kapatılan Mebusan Meclisi son dönem üyelerinden
geleceklerin de katılması kararlaştırıldı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920’de bir
konuşması ile açıldı. 24 Nisan’daki birleşimde, mütarekeden Meclisin
açıldığı güne kadar geçen iç ve dış olayları özetleyen bir konuşma yaptı.
Devlet görevi ve sorumluluğunun Heyeti Temsiliye’den alınması ve Meclisin
memleketin geleceğine el koymasını isteyerek hükümet teşkili için bir de
önerge verdi. Aynı gün yapılan seçimde TBMM Başkanı oldu. 2 Mayıs 1920’de
kabul edilen Kanuna göre 3 Mayıs’ta Meclise seçilen İcra Vekilleri
Heyetinin 5 Mayıs’taki ilk toplantısına başkanlık etti. 11 Mayıs’ta
İstanbul 1. Örfi Divanı Harbi tarafından "Kuvayi Milliye unvanı altında
çıkardıkları fitne ve fesadın ve Kanunu Esasi hilafında ahaliden cebren
para toplamak ve askere almak, hilafında hareket edenlere işkence ve ezaya
ve tahrib-i bilada cür’et eylemek suretiyle emniyeti dahiliyeyi ihlal
eyleyenlerin mürettip ve müşevviklerinden olduğu" iddiasıyla Ali Fuat Paşa
(CEBESOY) nın dahil olduğu (6) kişi arasında idam cezasına mahkum edildi.
Bu hüküm, ele geçtiğinde tekrar yargılamak üzere 24 Mayıs’ta Padişah
tarafından onandı.
TBMM’nin çalışmaya başladığı dönemde süregelen ve
yenileri ortaya çıkan iç ayaklanmaların yanında Batı Anadolu topraklarında
ilerleyen Yunanlılar ve Antep Cephesinde Fransızlara karşı türlü
imkansızlıklar içinde Devlet, Hükümet ve Meclis Başkanı olarak etkili
önlemler alıp, ordunun düzenli bir hale gelmesini sağladı. Bu şekilde 11
Ocak 1921 ve 11 Nisan 1921’de I. ve II. İnönü Zaferleri ile Yunan
saldırısı durduruldu ve geri çekilmesi gerçekleştirildi. Bu arada 13 Eylül
1920’de Meclise sunduğu "Halkçılık Programı"nın incelenmesi için özel bir
komisyon kuruldu. Sonuçta bu program ilk Anayasanın ilkelerini oluşturdu
ve 20 Ocak 1921’de 85 sayılı "Teşkilatı Esasiye Kanunu" olarak kabul
edildi.
İstanbul Hükümetinde yer alan Asker Nazırların
yaklaşımı ile Ankara Hükümeti ile yeni bir temas süreci aranması nedeniyle
4 Aralık 1920’de Bilecik’te Ahmet İzzet ve Salih Paşa’ların içinde
bulunduğu İstanbul Heyeti ile ikinci kez bir görüşme yaptı. Ancak anlaşma
olmadı.
10 Mayıs 1921’de TBMM içinde Anadolu ve Rumeli
Müdafaayı Hukuk Grubunu kurdu, ertesi günü yapılan seçimde Başkanlığa
seçildi.
10 Temmuz 1921’de yeniden başlayan ve iki hafta devam
eden Yunan saldırısında önemli kayıplara uğranılması TBMM’de ve kamuoyunda
ciddi tepkilere neden omasına rağmen, vakit kazanmak için izlenmekte olan
stratejik savunma planını uygulamayı sürdürdü. 5 Ağustos 1921’de "Ordunun
maddi ve manevi kuvvetini azami surette tezyit ve sevk ve idaresini bir
kat daha tarsin hususunda TBMM’nin buna müteallik selahiyetini Meclis
namına, fiilen istimale mezun" olarak 144 sayılı Kanunla Başkomutan
seçildi. 7 ve 8 Ağusto’ta yayımladığı 10 "Tekalifi Milliye" emirleri ile
savaşan ordunun ihtiyaçlarını sağlama yoluna gitti.
13 Ağustos’ta başlayan Sakarya muharebesi "Hattı
müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. Bu satıh bütün vatandır. Vatanın her
karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terkolunamaz..." emri ile
22 gün ve gece devam eden muharebeler sonunda Sakarya Zaferi gerçekleşti.
19 Eylül 1921’de TBMM 153 sayılı Kanunla "Gazi" unvanı ve "Müşir"
(Mareşal) rütbesi verdi. Bu zaferi 20 Ekim 1921’de Fransa ile yapılan ve
güney sınırlarımızı güvenceye alan "Ankara Andlaşması" izledi. Daha önce 2
Aralık 1922’deki "Gümrü" ve 16 Mart 1921’de "Moskova" Andlaşmaları ile
Doğu cephesindeki savaşlar sona erdirilmişti.
Üç ay süre ile sınırlı olan Başkomutanlık Kanunu,
229, 189 ve 160 sayılı Kanunlarla üçer ay daha uzatıldı. 20 Temmuz 1922’de
245 sayılı Kanunla da süresiz olarak Başkomutanlığa memur edildi. Bir yıl
süren hazırlık döneminden sonra 26 Ağustos 1922’de Afyon Cephesinde Büyük
Taarruzu başlattı. Dört gün devam eden muharebeler sonunda 30 Ağustos’taki
bizzat yönettiği Başkomutan (Dumlupınar) meydan muharebesi ile Yunan
ordusu sarılarak imha edildi. "Ordular, ilk hedefiniz Akdenizdir. İleri"
komutası ile düşman İzmir istikametinde takip edilerek 9 Eylülde İzmir’e
girildi. 10 Eylül’de İzmir Hemşehriliğine seçildi. 11 Ekim 1922’de
imzalanan Mudanya mütarekesi ile yıllardır süregelen savaş sona erdi.
Sadrazam Tevfik Paşa’nın yakında toplanacak Barış
Konferansına Babıali ve Ankara heyetlerinin bir arada katılmasının uygun
olacağını bildiren telgrafları, 30 Ekim 1922’de başkanlığında toplanan
TBMM’de okunarak açılan görüşmede Sadrazamın, oğlu ile şahsına gönderdiği
17 Eylül 1922 tarihli mektuba "Teşkilatı Esasiye Kanunu ile şekil ve
mahiyeti taayyün eden Türkiye Devletinin tarihi teessüsünden beri Türkiye
mukadderatına vazıülyed ve bundan mesul yalnız ve ancak Türkiye Büyük
Millet Meclisi Hükümeti olduğu, cihanca malum ve hadisatı fiiliye ve
muamelatı siyasiye ile müeyyet bulunmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi
ordularının ihraz eylediği muzafferiyeti katiyenin neticesi tabiiyesi
olmak üzere vukuu kabil olan konferansta Türkiye yalnız ve ancak Türkiye
Büyük Millet Meclisi Hükümeti tarafından temsil olunur..." şeklinde cevap
verdiğini ifade etti. Bu mektuptan ayrı olarak, Sadrazamın TBMM
Başkanlığına gönderdiği aynı konuyu içeren telgrafının okunmasından sonra
söz alan milletvekilleri, ifade ettiği cevap doğrultusunda konuşma
yapmalarını müteakip, Başkan olarak verilen önergeleri oya koydu ve Rıza
Nur Bey (Sinop) ve 80 arkadaşının "Osmanlı İmparatorluğuna son verilip
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin onun yerine geçtiğine, Teşkilatı
Esasiye Kanunu ile egemenlik hakkı millette olduğundan İstanbul’daki
Padişahlığın yok sayıldığına İstanbul’da meşru bir hükümet tanınmadığına
ve Hilafet Makamının esir bulunduğu Yabancılar elinden kurtaılmasına" dair
önerisi ad okunarak (2) red, (2) çekimser oya karşı (132) oyla kabul
edildi. Ayrıca Barış Konferansına temsilci gönderilmesi konusunda telgraf
yazanlarla mensup olduğu heyet Padişah haklarında kanuni işlem yapılmasına
karar verildi. 1/2 Kasım 1922’de verilen 308 sayılı kararla da, TBMM’nin
egemenlik hakkının gerçek temsilcisi olduğu, Misakı Milli sınırları içinde
TBMM Hükümetinden başka bir hükümet şekli tanımadığı, Türkiye halkının
kişi egemenliğine dayanan İstanbul Hükümetini 16 Mart 1920’den itibaren ve
sonsuza dek tarihe intikal etmiş saydığını ilan etti. 4 Kasım’da Tevfik
Paşa kabinesi görevden çekildi. İstanbul’un idaresine el konuldu. 18
Kasım’da Vahdettin’den hilafet alınarak Halifeliğe Abdülmecit Efendi
seçildi.
22 Kasım 1922’de Lozan’da çalışmalarına başlayan
Lozan Barış Konferansı arada bir kesinti ile devam ederek 24 Temmuz
1923’te Bağımsız Türkiye Devletinin tanınması ile sona erdi. Bu arada 17
Şubat 1923’te İzmir’de toplanan "İktisat Kongresi"ni bir konuşma ile açtı.
Konumasında. "Siyasi ve Askeri başarılar ne kadar büyük olursa olsunlar
iktisadi başarılarla taçlandırılmazlarsa kazanılan zaferlerin sürekli
olmayacağını, az zamanda söneceğini" vurguladı. TBMM, 1 Nisan 1923’de
seçimin yenilenmesine karar vererek 16 Nisan’da çalışmalarını sona
erdirdi.
II. Dönem için yapılan seçimlerde yeniden Ankara
Milletvekili oldu. TBMM 11 Ağustos'ta çalışmalarına başlaması ile 13
Ağustos’ta yapılan seçimde tekrar başkanlığa seçildi. Anadolu ve Rumeli
Müdafaayı Hukuk Grubunun bir partiye dönüştürülmesi konusunda 9 Ağustos'ta
başlayan çalışmalar sonucunda "Halk Fırkası" kuruldu. 11 Eylül'de Genel
Başkanı oldu. 2 Ekim'de İstanbul’daki İtilaf Devletleri askerlerinin
ayrılmaları ile 6 Ekim'de Türk Birlikleri İstanbul’ girdi. 13 Ekim 1923’te
TBMM’ce kabul edilen (27) sayılı kararla Ankara’nın Türkiye Devletinin
merkezi olması kabul edildi.
27 Ekim 1923’te İcra Vekilleri Heyeti Reisi Ali Fethi
Bey’in görevinden istifası bir hükümet bunalımına yol açmakla 28 Ekim
akşamı Çankaya Köşküne çağırdığı arkadaşlarına "Yarın Cumhuriyet ilan
edeceğiz" dedi. Aynı gece İsmet Paşa ile birlikte hazırladıkları Teşkilatı
Esasiye Kanunu değişikliği 29 Ekimde Halk Fırkası Genel Kurulunda kabul
edilerek TBMM’ne gönderildi. Kanun teklifi ivedi görüşülerek (364) sayı
ile kanunlaştı ve Cumhuriyet ilan edildi. Gizli oyla yapılan seçimde
mevcut (158) üyenin oy birliği ile Cumhurbaşkanı oldu.
19 Kasımda, Halk Fırkası Genel Başkanlığı ile fiilen
uğraşmaya bugünkü görevi el vermediğinden İsmet Paşa’yı Vekil olarak
atadı. 21 Kasımda TBMM’nce asker ve sivil (25) kişi arasında kırmızı-yeşil
şeritli İstiklal Madalyası ile ödüllendirilmesi kararlaştırıldı.
1 Mart 1924’te TBMM’nin II nci Dönem İkinci Toplantı
yılını açış konuşmasında "İslam Dinini, asırlardan beri alışılageldiği
şekilde bir siyaset aracı olmaktan uzaklaştırmak ve yüceltmek gerek
olduğu"na işaret etti. Bu direktifin ışığı altında hazırlanan ve TBMM’nce
kabul olunan 3 Mart 1924 tarih ve 429, 430 ve 431 saylı kanunlarla Şer’iye
Vekaleti kaldırılarak Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu. Bütün öğretim ve
eğitim kurumları ve medreseler Maarif Vekaletine bağlandı. Hilafet
kaldırılarak Osmanlı Hanedanı üyeleri yurt dışına çıkarıldı. 8 Nisanda 469
sayılı Kanunla Şer’iye Mahkemeleri kaldırıldı.
20 Nisan 1924’te Cumhuriyetin yeni Anayasası kabul
edildi. 26 Ağustos’ta Türkiye İş Bankası'nı kurdurdu. 12-20 Eylül arası
Hamidiye Kruvazörü ile yaptığı Karadeniz gezisi sonunda 20 Eylül’de
Hamidiye’den ayrılırken Şeref Defterine yazdığı "Hudutların mühim ve büyük
kısmı deniz olan Türk Devletinin donanması da mühim ve büyük olmak
gerekir. O zaman Türk Cumhuriyeti daha müsterih ve emin olacaktır.
Mükemmel ve kadir bir Türk Donanmasına malik olmak gayedir." yazıları ile
Cumhuriyet Donanmasının kuruluşunu başlattı. 29 Aralık 1924’te 539 sayılı
Kanunla "Bahriye Vekaleti" kuruldu.
10 Kasım 1924’te Halk Fırkası "Cumhuriyet Halk
Fırkası" adını aldı. 16 Şubat 1925’te, 29 Ocak 1923’te evlenmiş olduğu
Latife (Uşakizade) Hanımdan ayrıldı. 23 Ağustos'ta ilk kez başında bir
panama şapkası olduğu halde otomobille Ankara’dan hareketle Çankırı’ya
uğrayarak Kastomonu’ya geldi. 25 Ağustosta İnebolu’ya geçerek
Türkocağında, Türk Milletinin medeni kıyafeti içinde şapkanın yer alması
lüzumuna işaret etti. 30 Kasım 1925 tarih ve 677 sayılı Kanunla Tekke ve
Zaviyelerle Türbelerin Kapatılması ve Türbedarlıklar ile bir takım
ünvanların kaldırılması kararlaştırıldı. Bu arada 15 Eylül 1925'te, Ankara
Hukuk Mektebi Öğretim Kurulu, kendisine "Öğretim Kurulu Fahri
Başkanlığı"nı tevcih etti. 26 Aralık 1925’te 697 ve 698 sayılı kanunlarla,
günün 24 saate taksimi miladi tarihi esas alan uluslararası takvim kabul
edilerek batıya dönük yeni bir aşama kaydedildi.
17 Şubat 1926’da Medeni Kanun, 1 Martta Türk Ceza
Kanunu, 3 Martta Hakimler Kanunu, 22 Nisanda Borçlar Kanunu, 29 Mayısta
Türk Ticaret Kanunu kabul edilerek adalet reformunda önemli ileri adımlar
atıldı.
14 Haziran da İzmir’de kendisine hazırlanan bir
suikast girişimi meydana çıkarıldı. Eski Rize Mebusu Ziya Hurşit ve
arkadaşlarının düzenlediği ve kapatılan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasına
mensup milletvekilleri ve paşaların da katıldıkları iddia edilen girişimde
sanık görülenlerin tutuklanarak İzmir’e gelen Ankara İstiklal Mahkemesinde
yapılan yargılanmaları sonunda suçlu görülen (13) kişi, 13 Temmuz'da idama
mahkum edildi. Bir kısım sanıklar da Ankara’da yargılanarak (4) ü 26
Ağustos'ta idam cezasına hüküm giydi.
26 Haziran 1927’de yeni seçim kararı alan TBMM, bu
tarihte çalışmalarına son verdi. III. Dönem için Eylül 1927’de yapılan
seçimde tekrar Ankara milletvekili oldu. 15 Ekim’de toplanan CHP II. Büyük
kongresinde toplam (36) saat (33) dakika süren Büyük Nutku’nu 20 Ekim’de
tamamladı. 1 Kasımda III. Dönem çalışmalarına başlayan TBMM’nce ikinci kez
Cumhurbaşkanlığına seçildi.
TBMM, 10 Nisan 1928’de yaptığı bir Anayasa
değişikliği ile Teşkilatı Esasiye Kanunun 2. maddesindeki "Türkiye
Devletinin dini, din-i İslamdır." fıkrası ile, 26. Maddesindeki "ahkamı
Şer’iyenin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yürütüleceğini
belirleyen cümleyi kaldırdı ve ayrıca Cumhurbaşkanı ve milletvekillerinin
yemin metinleri de değiştirilerek namus üzerine and içilmesi kabul
olundu."
20 Mayıs 1928’de Türkiye’ye resmi bir ziyaret yapan
Afganistan Kralı Amanuallah Han ve eşi ile beraber oldu. Aynı gün TBMM,
1288 sayılı kanun olarak Ulusklararası rakamların kullanılması
zorunluluğunu kabul etti. 9/10 Ağustosta İstanbul Sarayburnu Parkında CHP
İstanbul Teşkilatı tarafından düzenlenen açık hava toplantısında yeni Türk
Harfleri hakkında halkı aydınlatıcı bir konuşma yaparak "Asırlardan beri
kafalarımızı demir çerçeve içinde bulundurarak, anlaşılmayan ve
anlamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak mecburiyetindeyiz" dedi. 25
Ağustosta Dolmabahçe Sarayında huzurlarında toplanan konferansta yeni Türk
Harfleri konuşuldu. Katıldığı bu tartışmalı konferans 29 Ağustosta da
devam etti. 1 Kasım 1928’de III. Dönemin 2. toplantı yılının ilk gününde
"Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki" hakkındaki Kanun TBMM’ce kabul
edilerek harf devrimi gerçekleştirildi. TBMM, milletin bu konudaki şükran
anısı olarak kendisine altın levha üzerinde kabartma bir alfabe
sunulmasını kararlaştırdı. 8 kasımda, Millet Mektepleri Genel Başkanlığı
ve Başöğretmenliği önerisini kabul etti.
23 Nisan 1929’da 23 Nisan gününün "Çocuk Bayramı"
olarak kutlanması kabul edilerek, gece, Ankara Palasta verilen çocuk
balosunu onurlandırdı.
3 Nisan 1930’da yerel seçimlerde kadınlara seçme ve
seçilme hakkı tanıyan 1580 sayılı Belediye Kanunu, TBMM’de kabul edildi.
27 Nisan’da Ankara’da toplanan Türkocakları VI. Kurultayında Türk tarihi
ve medeniyetini bilimsel olarak incelemek üzere "Türk Tarihi Tetkik
Heyeti" oluşturuldu. 9 Ağustosta Paris Büyükelçiliğinden istifa ederek
yeni bir siyasi Parti kurmak istediğini bildiren Ali Fethi Bey’e yazdığı
mektupta "Laik Cumhuriyet esaslarına dayanan yeni bir partinin faaliyete
geçerek millet işlerini serbestçe tartışmasını cumhuriyetin esaslarından
saydığını" bildirdi. 12 Ağustosta "Serbest Cumhuriyet Fırkası" kuruldu. 25
Eylülde ömür boyu Cumhurbaşkanlığı önerildiği şayialarının basında yer
alması üzerine gazetecilere "siz ve kamuoyu bilmelisiniz ki bu yoldaki
öneriler hoşuma gitmemiştir ve gitmez" dedi. 23 Aralıkta Menemen’de
meydana gelen gericilik olayında yedek subay öğretmen Kubilay’ın şehit
edilmesi üzerine 28 Aralık’ta orduya gönderildiği başsağlığı mektubunda
"Büyük Ordunun Kahraman Genç Subayı ve Cumhuriyetin mefküreci muallimi
heyetinin kıymetli uzvu Kubilay’ın temiz kanı ile Cumhuriyet hayatiyetini
tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olduğunu" bildirdi.
3 Mart 1931’de CHP Meclis Grup Başkanlığına,
milletvekili seçiminin yenilenmesi uygun olacağını bildirmesi üzerine 5
Mart'ta TBMM’nde bu şekilde karar alındı. 24 Nisan 1931’de yapılan IV.
Dönem genel seçimlerinde tekrar Ankara’dan milletvekili olarak 4 Mayıstaki
olağanüstü toplantıda yeniden Cumhurbaşkanlığına seçildi.
2 Temmuz 1932’de I. Türk Tarih Kongresi, huzurları
ile Ankara’da toplandı. 12 Temmuzda "Türk Dili Tetkik Cemiyeti" kuruldu.
26 Eylülde I. Türk Dili Kurultayı başkanlığında Dolmabahçe Sarayında
çalışmalarına başladı. Zaman zaman toplantılara başkanlık ederek arı dil
akımını ilgi ile izledi. 26 Eylül tarihi de 1933 yılından itibaren dil
bayramı olarak kutlandı.
1 Şubat 1933’de, Bursa’da ezan ve kamet’in Türkçe
okunuşuna karşı gerici bir hareketin baş göstermesi üzerine 6 Şubatta
Anadolu Ajansına verdiği demeçte "Olaya özellikle dikkatimizi çevirmemizin
nedeni, dini siyaset ve herhangi bir tahrike vesile etmeğe asla müsamaha
etmeyeceğimizin bir daha anlaşılmasıdır. Meselenin mahiyeti esasen din
değil, dildir. Kesin olarak bilinmelidir ki Türk milletinin milli dili ve
milli benliği bütün hayatında hakim ve esas kalacaktır" dedi. 7 Şubattan
itibaren İstanbul’daki bütün camilerde ezan ve kamet Türkçe okunmaya
başlandı.
29 Ekim 1933’te Cumhuriyetin 10. Yıldönümü
münasebetiyle "Ne Mutlu Türküm Diyene !" sözcüğü ile biten ünlü söylevi
ile Türk milletine seslendi. 4 Kasım’da Selanik’te doğduğu eve Yunan
Hükümeti bir anı levhası koydu.
16 Haziran 1934’te Türkiye’ye resmi bir ziyaret yapan
İran Şahı Rıza Pehlevi’yi karşıladı ve 2 Temmuz'a kadar zaman zaman
birlikte oldu.
21 Haziran'da TBMM’nde "Soyadı Kanunu" kabul edildi.
İsmet Paşa ve arkadaşları tarafından verilen önerge 24 Kasımda 2587 sayılı
Kanun olarak kabul edilerek ATATÜRK soyadını aldı. Ertesi günü de İsmet
Paşa’ya İNÖNÜ soyadını verdi. Ayrıca milli mücadele ve sonrasında birlikte
çalıştığı arkadaşlarını verdiği soyadları ile onurlandırdı. 26 Kasım'da
"Efendi, Bey, Paşa gibi Unvan ve Lakapların Kaldırıldığına dair" 2590
sayılı Kanun kabul edildi. 3 Aralık'ta da "Bazı Kisvelerin
Giyilemeyeceğine Dair" 2596 sayılı Kanunla din adamlarının mabet ve
ayinler dışında dini kıyafetlerini giymeleri yasaklandı.
5 Aralıkta Teşkilatı Esasiye Kanunun 10. ve 11.
maddeleri değiştirilmek suretiyle Türk kadınlarına milletvekili seçme ve
seçilme hakkı tanındı.
8 Şubat 1935’te yapılan V. Dönem milletvekilleri
genel seçimlerinde yeniden Ankara milletvekili oldu. 1 Martta
çalışmalarına başlayan TBMM’nce dördüncü kez Cumhurbaşkanlığına seçildi.
9 Mayısta CHP IV. Büyük Kurultayını açış konuşmasında
"Uçurum kenarında yıkık bir ülke... türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar
yıllarca süren savaş... ondan sonra içerde ve dışarda saygı ile tanınan
yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet ve bunları başarmak için arasız
devrimler..." İşte Türk genel devriminin bir kısa ifadesi diyerek
gerçekleştirilen büyük işlerin özet bir dökümünü yaptı. 27 Mayısta kabul
eidlen 2739 sayılı Kanunla ulusal bayram ve genel tatil günleri yeniden
saptandı ve hafta tatili, Cumartesi günü saat 13:00’te başlamak üzere
Pazar günü oldu.
Ekimde, Suriye’de bulunan Çerkez Edhem ve Kardeşi
Reşit’in hazırlattığı anlaşılan bir suikast girişimi meydana çıkarıldı.
Girişim ile ilgili görülen Urfa Milletvekili Ali Saip URSAVAŞ’ın da dahil
bulunduğu sekiz sanığın 4 Ocak 1936’da Ankara Ağır Ceza Mahkemesinde
başlayan yargılanmaları 17 Şubat'ta delil yetersizliğinden beraat kararı
ile sonuçlandı. Olayın 21 Ekimde öğrenilmesi halkın büyük tepkisine yol
açtı. Yurdun her tarafında kınama toplantıları yapıldı.
20 Temmuz 1936’da Boğazların Türk Hükümeti'nin
egemenliğini belgeleyen "Montreux Andlaşması" nın imzalanması
münasebetiyle 31 Temmuz'da TBMM minnet ve teşekkürlerinin kendisine
iletilmesini kararlaştırdı.
4 Eylül'de İstanbul’a özel olarak bir ziyaret yapan
İngiltere Kralı VIII. Edward’ı karşıladı. Birlikte 6 Eylül'de Moda’da
yapılan deniz yarışlarını izledi.
27 Ocak 1937’de, Milletler Cemiyeti tarafından
Hatay’ın bağımsızlığı kabul edilmesi üzere TBMM, 29 Ocakta aldığı bir
kararla, insanlık yolunda milli bir davayı neticeye yaklaştırmaya yönelik
gayretlerinden dolayı kendisine teşekkür etti.
5 Şubatta 3115 sayılı Kanunla yapılan bir Anayasa
değişikliği ile CHP’nin altı ok ilkesi Anayasa metnine alınarak Türkiye
Devletinin Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi, Laik ve İnkılapçı
olduğu vurgulandı.
12 Şubatta Selanik Belediyesi aldığı bir kararla,
doğduğu evi sahibinden satın alarak emrine tahsis etti.
11 Haziran 1937’de Trabzon’da bulunduğu sırada
Başbakan İnönü’ye bir telgraf çekerek "Bütün çiftlikleri ve mallarını
millete bağışladığını" bildirdi.
1 Kasım 1937’de TBMM’nin V. Dönem 3. toplantı yılında
son kez yaptığı açış konuşmasında. "Biz Türk Milletinin hadimiyiz...
Kuvvet birdir ve milletindir." diyerek ulusal egemenliğe inancını bir kez
daha belirtti.
30 Mart 1938’de, rahatsızlığı nedeniyle Fransa’dan
çağrılan Prof. Dr. Fissenger tarafından muayenesi sonucuna dair ilk resmi
rapor yayımlandı. Rapora ait resmi tebliğde "Sıhhatde endişe verici bir
durum olmadığı, ancak 1.5 ay kadar dinlenmesi önerildiği" belirtildi. 26
Mayısta Ankara’dan son kez ayrılarak İstanbul’a geldi ve çalışmalarını
Dolmabahçe Sarayında sürdürdü.
19 Haziran'da İstanbul’da SAVARONA yatında Romanya
Kralı Karl’ı kabul ederek bir süre görüştü.
5 Eylülde el yazısı ile düzenlediği vasiyetnamesini
Dolmabahçe Sarayına çağrılan İstanbul 6. Noterine verdi.
26/27 Eylül gecesi Saray’da hafif bir koma geçirdi.
16 Ekimde ağır bir komaya girdi. 17 Ekimde yayımlanan Cumhurbaşkanlığı
Genel Sekreterliği tebliğinde "Karaciğer hastalığı normal seyrini takip
ederken 16 Ekim 1938 günü birden bire umumi bir zaaf ile birlikte hazmi
bir asabi araz göstermeğe başladığı" bildirildi. Hastalığın seyrine dair
tebliğ yayımı 22 Ekime kadar devam etti ve her gün sabah ve akşam iki
tebliğ yayımlandı. 22 Ekim'de konsültasyon sonucu yayımlanan son tebliğde
"Hastalık normal seyrine avdet etmiştir. Günlük tebliğ neşrine lüzum
kalmamıştır." denildi.
29 Ekimde Cumhuriyetin 15. yıl dönümü münasebetiyle
Orduya bir mesaj yayımladı. 1 Kasımda TBMM’nde V inci Dönemin IV. toplantı
yılı açış konuşması Başbakan Celal Bayar tarafından okundu.
8 Kasımda ikinci kez ağır komaya girdi. Yayımlanan
tebliğde "Bugün saat 18:30’da hastalık birdenbire normal seyrinden çıkarak
şiddetlenmiş ve sıhhi vaziyetleri yeniden ciddiyet kazanmış olduğu"
belirtildi. Ağır koma hali 9 Kasımda da devam etti.
10 Kasım 1938 günü saat 9:05’te Dolmabahçe Sarayında
öldü. Bu kayıp Türk milletini mateme boğduğu gibi bütün dünyada geniş
yankılar uyandırdı. Türk Bayrağına sarılı tabutu Sarayın tören salonunda
katafalka konularak sekiz gün halkın saygı geçişine açık tutuldu.
19 Kasımda top arabasına konulan tabut törenle
Sarayburnu'na getirildi. Zafer Gemisi ile İstanbul Limanını dolduran ve
tören için gelen yabancı savaş gemilerinin arasından geçirilerek Yavuz
Gemisi'ne götürüldü.
20 Kasım sabahı saat 10:00’da başta Cumhurbaşkanı
İsmet İnönü olmak üzere bütün devlet büyükleri ve halk tarafından törenle
karşılandı. Trenden alınarak top arabasına konulan tabut törenle
karşılandı. Trenden alınarak top arabasına konulan tabut törenle TBMM’ne
getirildi ve hazırlanan katafalk’a yerleştirildi. Türk Silahlı Kuvvetleri
ve dost devletler tarafından gönderilen tören birliklerinin saygı
geçişinden sonra; halkın saygı geçişi 24 saat devam etti.
21 Kasımda Tabut katafalk’tan alınarak devlet töreni
ile geçici kabir olarak seçilen Etnografya Müzesinde mermer bir lahdin
üzerine konuldu.
10 Kasım 1953’te devlet töreni ile Anıtkabir’e
götürülerek toprağa verildi.
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve Türk milletinin
Atası olan ATATÜRK, gençlik yıllarından itibaren kafasında oluşmaya
başlayan ileri düşünceleri kısa zamanda hayata geçirmeyi başaran müstesna
bir lider ve devlet adamı olmanın ötesinde ortaya koyduğu ilkeler, yıllar
geçtikçe geçerliliği daha da değerlenen ve takdir kazanan üstün bir fikir
adamıdır. Özellikle son yıllarda uzun süre arkasından gidilen ideojilerin
çökmesi yanında, ilkelerinin bugün de dimdik ayakta kalması, iyiye,
doğruya ve güzele giden bir yolda evrensel büyüklüğünün yeni bir
kanıtıdır.
19 Mayıs 1881’de Selanik’te doğdu. Vakıf
İdaresinde Katiplik, Gümrük memurluğu ve sonra kereste ticareti yapan Ali
Rıza Efendi’nin oğludur. İlk ve orta öğrenimini Selanik Şemsi Efendi
İptidai Mektebi, Askeri Rüştiye ve Manastır Askeri İdadisinde
tamamladıktan sonra 13 Mart 1899’da Harbiye mektebine girdi. 10 Şubat
1902’de Piyade Teğmen rütbesiyle mezun olarak Erkanı Harbiye (Kurmay)
sınıfına ayrıldı. Erkanı Harbiye Mektebinde öğrenimde iken 10 Şubat
1903’te Üsteğmenliğe yükseltildi. 11 Ocak 1905’te Kurmay Yüzbaşı
rütbesiyle mezun olarak staj için Şam’daki 5. Ordu emrine verildi.
30. Süvari alayında görevlendirildi. Şam’da bulunduğu
sürede arkadaşları Kurmay Yüzbaşı Müfit (Özdeş), Lütfü, Dr. Mahmut ve
Mustafa (Cantekin) ile "Vatan ve Hürriyet Cemiyeti"ni kurdu. Geçici
görevle Selanik’te bulunduğu sırada Cemiyetin Selanik’te açılan şubesi
sonradan gizli "İttihat ve Terakki Cemiyeti" ile birleşti. 20 Haziran
1907’de Kıdemli Yüzbaşı olarak 13 Ekim 1907’de Selanik’teki 3. Ordu emrine
atandı. Bu dönemde ordunun politika ile ilgisini kesmesi gerektiğini
savunarak orduda yaptırdığı tatbikatlar, verdiği konferanslarla dikkati
çekti.
22 Haziran 1908’de Rumeli Şark Demiryolları
Müfettişliğine getirildi. 13 Ocak 1909’da Ordu Redif Tümeni, kısa bir süre
sonra da 17. Selanik Tümeni Kurmayında görev aldı.
31 Mart (13 Nisan 1909) ayaklanmasını bastırmak için
İstanbul’a gelen "Hareket Ordusu"nun 1. Kademesinde Kurmay Başkanlığı
yaptı. 5 Kasım 1909’da 3. Ordu Karagahındaki eski görevine döndü. 6 Eylül
1910’da Subay Talimgahı Komutanı iken Fransa Ordusunun yaptığı Picardi
manevralarını izlemekle görevlendirildi. 15 Ocak 1911’de 5. Kolordu
Kurmayına atandı. Kıdemli Yüzbaşı rütbesinde olmasına rağmen 38. Alay
Komutanlığına getirildi. 13 Eylül 1911’de Genelkurmay’da görevli iken 27
Kasım 1911’de Binbaşılığa yükseltildi. İtalya ile savaşta Derne
Bölgesindeki kuvvetlerin komutanı olarak düşman saldırılarını durdurdu.
Bingazi muharebelerinde gösterdiği yararlık üzerine iki yıl kıdem zammı ve
nişan ile ödüllendirildi.
24 Ekim 1912’de İstanbul’a dönüşünde süregelen Balkan
Savaşında aktif bir görev istemesi ile sonradan "Balayir Kolordusu" olarak
anılan "Akdeniz Boğazı Mürettep Kuvvetler Komutanlığı" Harekat Şubesi
Müdürü ve bir süre sonra da Kurmay Başkanı olarak görevlendirildi. Savaşın
son aşamasında Edirne’nin geri alınması ve savaşın daha az kayıpla sona
erdirilmesinde etkili oldu.
27 ekim 1913’de Sofya Askeri Ataşeliğine atandı. 11
Ocak 1914’te Belgrad ve Çetine (Karadağ) Askeri Ataşelikleri de ek görev
olarak verildi. Bu arada Fransa Cumhurbaşkanı tarafından Lejyondonör
nişanı "Chevalier" rütbesiyle ödüllendirildi. 1 Mart 1914’te Yarbay oldu.
1. Dünya Savaşının başlaması üzerine orduda bir görev
verilmesi konusundaki ısrarlı isteği ile 20 Ocak 1915’te Gelibolu’daki 19.
Tümen Komutanlığına atandı. Kuruluş aşamasında olan tümenin teşkilatını
tamamlayarak o sırada Kabatepe - Arıburun arasına çıkan ANZAK Kolordusu
birliklerinin saldırılarını durdurdu ve geri çekilmelerini sağladı. Bu
başarısından dolayı 1 Haziran 1915’te Albaylığa yükseltilerek 8 Ağustos’ta
Anafartalar Grup Komutanlığına getirildi. Conkbayırı Muharebelerinde bir
düşman mermisinin saçtığı misket kalbinin üzerine isabet etti ise de
saatini parçalayarak hayatı kurtuldu. Çanakkale Muharebelerindeki başarısı
ile Kamuoyunda "Anafartalar Kahramanı" olarak anıldığı gibi çeşitli Türk
ve yabancı nişan ve savaş madalyaları aldı ve 16 Mart 1916'dan geçerli
olarak iki yıl kıdem zammı verildi.
10 Aralık 1915’te rahatsızlığı nedeni ile hava
değişimi alarak Anafartalar Grup Komutanlığından ayrıldı. 27 Ocak 1916’da
Karargahı Edirne’de olan ve 25 Kasım 1915’te Diyarbakır’a nakledilen 16.
Kolordunun Komutanı olarak görevlendirildi. Birlikleri ile yönettiği
Bitlis muharebelerinde Ruslara ağır kayıplar verdiği gibi 4. Rus
Kolordosunu çekilmek zorunda bıraktı. Bu bölgedeki muharebelerde
gösterdiği yararlılık üzerine yeniden Türk ve yabancı nişan ve
madalyalarla ödüllendirildiği gibi bir yıl daha kıdem zammı alarak 1 Nisan
1916’da Mirliva (Tümgeneral) 'lığa yükseltildi. 25 Kasım 1916’da bir süre
izinle ayrılan 2. Ordu Komutanına vekalet etti. 7 Mart 1917’de bu göreve
asil olarak atandı. 11 Mart’ta İngilizlerin Bağdat’ı ele geçirmeleri
üzerine Bağdat’ı geri almak üzere teşkil edilen "Yıldırım Orduları Grubu"
içinde yer alacak 7. Ordu Komutanı olarak görev yapması uygun görülmekle 5
Temmuz 1917’de bu göreve getirildi. Ancak uygulanacak plan ve hedef
konusunda Başkomutanlık ile ayrılığa düştü. 11 Ekim 1917’de izin alarak
İstanbul’a gitti.
20 Aralık 1917'de, Veliaht Vahdettin'in Almanya
gezisinde refakatinde bulunarak savaşı sevk ve idare eden Alman
Komutanları ile tanıştı. Almanya dönüşünden sonra 13 Mayıs 1918’de tedavi
için Avusturya’ya gitti. Karlsbad Kaplıcalarında dinlendiği sırada Padişah
Vahdettin tarafından İstanbul'a çağrılarak 11 Ağustos 1918’de ikinci kez
7. Ordu komutanlığına atandı. Süregelen muharebelerde 19 Eylül'de başlayan
İngiliz saldırısında 8. Ordunun bozguna uğraması karşısında ordusunu Şeria
Nehri'nin doğusuna geçirerek Şam yönüne çekmeyi başardı. Bu başarasından
23 Eylül 1918’de Padişah tarafından "Fahri Yaverlik" ünvanı verildi.
30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesinin imzalanması ile
savaşın sona ermesi üzerine 7. Ordu Komutanlığı uhdesinde olarak Yıldırım
Ordular Grup Komutanlığını Liman Von Sanders Paşa’dan devraldı. Mütarekeye
rağmen aldığı önlemlerle ordunun ayakta durmasını sağladı. 7 Kasım 1918’de
Ordular Grubu ve 7. Ordunun Padişah tarafından lağvedildiği ve kendisinin
de Harbiye Nezareti emrine verildiği bildirilmekle 10 Kasım’da Adana’dan
ayrılarak 13 Kasım’da İstanbul’ geldi. İstanbul’da kaldığı altı ay süre
içinde başta Padişah ve devlet erkanı olmak üzere çeşitli kesimden
aydınlar ve gazetecilerle yaptığı konuşmalarda yurdun içindeki koşullar ve
kurtuluş üzerinde fikir alışverişi yaptığı gibi asker ve sivil yakın
çalışma arkadaşlarına geleceğe dönük düşüncelerini anlattı, kararlar aldı.
İstanbul’daki direniş hareketlerini teşvik etti, destekledi. Güvendiği Ali
Fuat Paşa, Kazım Karabekir Paşa gibi Komutanların yurdun önemli
bölgelerine Kolordu Komutanı olarak atanmalarını sağladı. Başlatacağı
kurtuluş hareketi için ortam hazırladı.
Bu faaliyetlerden ürken Sadrazam Ferit Paşa
tarafından İstanbul’dan uzaklaştırılması kararı alınması üzerine 29 Nisan
1919’da Harbiye Nazırı Şakir Paşa tarafından çağrılarak, "Türklerin
Rumlara yaptığı baskıyı yerinde incelemek ve önlemek üzere Karadeniz
Bölgesine müfettiş olarak gönderilmesi" kararlaştırıldığını bildirdi. 9.
Ordu Kıtaatı Müfettişliğine atanması hakkındaki karar 30 Nisan’da
Vahdettin tarafından onandı. Ayrıca kendisi tarafından yapılacak
tebligatı, emri altında bulunacak olan vilayet mülki memurlarının icra
etmelerinin ilgililere bildirilmesi önerildi. 6 Mayıs’ta, görev ve
yetkilerini belirten yazılı talimatı alarak 15 Mayıs’ta Karargahı ile
birlikte Bandırma vapuruyla İstanbul’dan ayrıldı.
19 Mayıs 1919’da Samsun’da karaya çıkarak Müfettişlik
görevine başladı. 20 Mayıs’ta Sadrazam Damat Ferit Paşa’ya bir telgraf
çekerek İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalini protesto etti ve "ne
millet ve ne de ordu mevcudiyetine karşı yapılan bu haksız tecavüzü kabul
etmeyecektir" diyerek ulusal kurtuluş mücadelesinin ilk işaretini verdi.
25 Mayıs’ta karargahını geçici olarak Samsun’dan Havza’ya nakletti. İzmir,
Manisa ve Aydın’ın işgali üzerine valiler, bağımsız mutasarrıflar ve
komutanlardan vatanın bütünlüğünün korunması için işgallerin etkili bir
şekilde protesto edilmesini istedi. 12 Haziran’da karagahı ile birlikte
Havza’dan Amasya’ya geldi. 15 Haziran’da "9. Ordu Kıtaatı Müfettişliği"
ünvanı "3 üncü Ordu Müfettişliği"ne dönüştürüldü. 21/22 Haziran’da "Amasya
Genelgesi" olarak anılan ve Amasya’ya gelen Ali Fuat Paşa (CEBESOY), Rauf
Bey (ORBAY) ve Refet Bey (BELE) nin de imza ettiği tamimi Anadolu’da ki
mülki ve askeri makamlara gönderdi. Genelgede "Vatanın bütünlüğü, milletin
bağımsızlığı tehlikededir. Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve
kararı kurtaracaktır." denilerek Sivas’ta toplanacak milli bir kongre için
her livadan seçilecek üç temsilcinin gönderilmesi istenmekte idi. Bu
davranışı üzerine 23 Haziran’da Vükela Meclisince görevinden azledildi ve
bu şekilde hiçbir resmi sıfatı kalmamış olduğundan emirlerinin
dinlenilmemesi Dahiliye Nezareti tarafından Valiliklere bildirildi.
26 Haziran 1919’da Amasya’dan ayrılarak
Tokat-Sivas-Erzincan’dan geçmek suretiyle 3 Temmuz’da Erzurum’a geldi. 9
Temmuzda Padişaha resmi görevi ile birlikte askerlikten ayrıldığını
bildirdi. Orduya, vilayetlere millete hitaben kaleme aldığı genelge ile
"Bundan sonra mukaddez milli gayemiz için her türlü fedakarlıkla çalışmak
üzere sine-i millette bir ferd-i mücahit suretiyle bulunmakta olduğunu"
ilan etti. 10 Temmuz’da yapılan çağrıyı kabul ederek "Vilayeti Şarkiye
Müdafaayı Hukuku Milliye Cemiyeti"nin Erzurum Şubesi başkanlığını
üstlendi. 23 Temmuz’da toplanan "Erzurum Kongresi" ne başkan seçildi.
Kongre, çalışmalarını 7 Ağustos’ta tamamlayarak "Vatanın ulusal sınırlar
içinde bir bütün olduğu, hükümet dağılırsa milletin hep birlikte düşmana
karşı koyacağı, himaye ve esaret kabul etmeyeceği" yolundaki kararlarını
10 maddelik bir bildiri halinde yayınlandı ve ayrıca yönetimi ele alacak
bir "Heyeti Temsiliye" seçti. 9 Ağustos’ta Padişah iradesiyle askerlikten
çıkarılması, haiz olduğu nişanların geri alınması ve fahri yaverlik
rütbesinin kaldırılması kararlaştırıldı. 29 Ağustos 1919’da
Erzurum’dan ayrılarak Sivas’a geldi. 4 Eylül’de, yurdun çeşitli
yerlerinden gelen temsilcilerin katılmalarıyla Sivas Kongresini açtı ve
başkanlığa seçildi. Kongrede, Şarki Anadolu Müdafaayı Hukuk Cemiyeti
Nizamnamasinde bazı değişiklikler yapılarak adı "Anadolu ve Rumeli
Müdafaayı Hukuk Cemiyeti" olarak değiştirildi. Bu şekilde çeşitli adlar
altındaki direniş örgütleri birleştirildi. İç ve dış çeşitli konular
görüşülüp tartışılarak milli Mücadelenin ilkeleri saptandı. 11 Eylüldeki
son toplantıda, alınan kararları içeren "Umumi Kongre Beyannamesi" kabul
edildi ve "Heyeti Temsiliye" seçimi yapıldı.
13 Ekim 1919’da yurdun hemen her yöresinde kurulan
Müdafaayı Hukuk Teşkilatına bir genelge göndererek "Milli mevcudiyetimizi
dost ve düşman nazarında ızhar ve ishat eden teşkilatın nizamname
gereğince birbirleri ve merkezle sıkı bağlar kurması milli ve vatani bir
görev olduğunu" bildirdi.
20 Ekim 1919’da Heyeti Temsiliye Üyeleri Rauf, Kara
Vasıf ve Bekir Sami Bey’lerle Amasya’ya gelerek İstanbul’dan gelen Bahriye
Nazırı Salih Paşa ile görüştü. 22 Ekim’de sona eren görüşmeler sonucu beş
protokol imzalandı ise de sonraki gelişmeler beklenen sonucu vermedi.
7 Kasım 1919’da Osmanlı Mebusan Meclisinin son dönemi
için yapılan seçimlerde Erzurum’dan milletvekili seçildi ise de hastalığı
nedeni ile hareketine imkan olmadığını bildirerek katılmadı. Bu konudaki
telgrafı 23 Şubat 1920 birleşiminde okundu ve izinli sayıldı. Gerçekte, bu
meclisin nasıl olsa dağıtılacağını düşünerek Başkan seçilmesini istemiş,
bu sıfatla Meclisi Anadolu’da bir yerde toplamayı düşünmüştü. 16 Kasım’da
Heyeti Temsiliye, bazı komutanların da katıldığı toplantısında ordunun
ihtiyaçları, savaşın yönetimi Meclisin toplanması ve genel durumu
görüşerek önemli kararlar aldı. Heyeti Temsiliye Üyelerinden bir kısmı ile
19 Aralık’ta Sivas’tan ayrılarak 27 Aralık'ta Ankara’ya geldi ve törenle
karşılandı. Heyeti Temsiliye Merkezinin bundan böyle Ankara olduğu bir
genelge ile ilgili yerlere bildirildi.
29 Aralık 1919’da, hakkındaki 9 Ağustos 1919 tarihli
Heyeti Vükela Kararı, askerlikten istifa etmiş olduğunun kabulü ile nişan
ve madalyalarının geri verilmesi şeklinde değiştirildi ve karar 4 Şubat
1920’de Padişah tarafından onandı.
Mebusan Meclisine katılmak üzere İstanbul’a giden bir
kısım milletvekilleri ile temastan önce hazırladığı ve kendilerine telkin
ettiği "Misakı Milli", 28 Ocak 1920’de Mebusan Meclisi tarafından kabul
edildi. Bu Misak, Kurtuluş mücadelesinin temel ilkelerinden biri oldu.
16 Mart 1920’de İtilaf Devletlerinin İstanbul’u
işgali nedeniyle yabancı devlet tamsilcilerine, Dışişleri Bakanlıklarına
ve Mebusan Meclislerine birer telgraf göndererek işgali protesto etti ve
ayrıca millete hitaben yayımladığı bildiri ile bu işgal sonucu Türk
milletinin medeni kabiliyetinin hayat ve bağımsızlık hakkının ve
geleceğinin savunmasına davet edildiğini belirtti.
19 Mart 1920’de, millet işlerini yönetmek ve
denetlemek üzere Ankara’da olağanüstü yetkiye sahip bir Meclisin
toplanması için acele seçim yapılmasını Valiler, bağımsız mutasarrıflar ve
komutanlara bildirdi. Bu Meclise vilayet ve livalardan seçilecek
milletvekillerinin yanında kapatılan Mebusan Meclisi son dönem üyelerinden
geleceklerin de katılması kararlaştırıldı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920’de bir
konuşması ile açıldı. 24 Nisan’daki birleşimde, mütarekeden Meclisin
açıldığı güne kadar geçen iç ve dış olayları özetleyen bir konuşma yaptı.
Devlet görevi ve sorumluluğunun Heyeti Temsiliye’den alınması ve Meclisin
memleketin geleceğine el koymasını isteyerek hükümet teşkili için bir de
önerge verdi. Aynı gün yapılan seçimde TBMM Başkanı oldu. 2 Mayıs 1920’de
kabul edilen Kanuna göre 3 Mayıs’ta Meclise seçilen İcra Vekilleri
Heyetinin 5 Mayıs’taki ilk toplantısına başkanlık etti. 11 Mayıs’ta
İstanbul 1. Örfi Divanı Harbi tarafından "Kuvayi Milliye unvanı altında
çıkardıkları fitne ve fesadın ve Kanunu Esasi hilafında ahaliden cebren
para toplamak ve askere almak, hilafında hareket edenlere işkence ve ezaya
ve tahrib-i bilada cür’et eylemek suretiyle emniyeti dahiliyeyi ihlal
eyleyenlerin mürettip ve müşevviklerinden olduğu" iddiasıyla Ali Fuat Paşa
(CEBESOY) nın dahil olduğu (6) kişi arasında idam cezasına mahkum edildi.
Bu hüküm, ele geçtiğinde tekrar yargılamak üzere 24 Mayıs’ta Padişah
tarafından onandı.
TBMM’nin çalışmaya başladığı dönemde süregelen ve
yenileri ortaya çıkan iç ayaklanmaların yanında Batı Anadolu topraklarında
ilerleyen Yunanlılar ve Antep Cephesinde Fransızlara karşı türlü
imkansızlıklar içinde Devlet, Hükümet ve Meclis Başkanı olarak etkili
önlemler alıp, ordunun düzenli bir hale gelmesini sağladı. Bu şekilde 11
Ocak 1921 ve 11 Nisan 1921’de I. ve II. İnönü Zaferleri ile Yunan
saldırısı durduruldu ve geri çekilmesi gerçekleştirildi. Bu arada 13 Eylül
1920’de Meclise sunduğu "Halkçılık Programı"nın incelenmesi için özel bir
komisyon kuruldu. Sonuçta bu program ilk Anayasanın ilkelerini oluşturdu
ve 20 Ocak 1921’de 85 sayılı "Teşkilatı Esasiye Kanunu" olarak kabul
edildi.
İstanbul Hükümetinde yer alan Asker Nazırların
yaklaşımı ile Ankara Hükümeti ile yeni bir temas süreci aranması nedeniyle
4 Aralık 1920’de Bilecik’te Ahmet İzzet ve Salih Paşa’ların içinde
bulunduğu İstanbul Heyeti ile ikinci kez bir görüşme yaptı. Ancak anlaşma
olmadı.
10 Mayıs 1921’de TBMM içinde Anadolu ve Rumeli
Müdafaayı Hukuk Grubunu kurdu, ertesi günü yapılan seçimde Başkanlığa
seçildi.
10 Temmuz 1921’de yeniden başlayan ve iki hafta devam
eden Yunan saldırısında önemli kayıplara uğranılması TBMM’de ve kamuoyunda
ciddi tepkilere neden omasına rağmen, vakit kazanmak için izlenmekte olan
stratejik savunma planını uygulamayı sürdürdü. 5 Ağustos 1921’de "Ordunun
maddi ve manevi kuvvetini azami surette tezyit ve sevk ve idaresini bir
kat daha tarsin hususunda TBMM’nin buna müteallik selahiyetini Meclis
namına, fiilen istimale mezun" olarak 144 sayılı Kanunla Başkomutan
seçildi. 7 ve 8 Ağusto’ta yayımladığı 10 "Tekalifi Milliye" emirleri ile
savaşan ordunun ihtiyaçlarını sağlama yoluna gitti.
13 Ağustos’ta başlayan Sakarya muharebesi "Hattı
müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. Bu satıh bütün vatandır. Vatanın her
karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terkolunamaz..." emri ile
22 gün ve gece devam eden muharebeler sonunda Sakarya Zaferi gerçekleşti.
19 Eylül 1921’de TBMM 153 sayılı Kanunla "Gazi" unvanı ve "Müşir"
(Mareşal) rütbesi verdi. Bu zaferi 20 Ekim 1921’de Fransa ile yapılan ve
güney sınırlarımızı güvenceye alan "Ankara Andlaşması" izledi. Daha önce 2
Aralık 1922’deki "Gümrü" ve 16 Mart 1921’de "Moskova" Andlaşmaları ile
Doğu cephesindeki savaşlar sona erdirilmişti.
Üç ay süre ile sınırlı olan Başkomutanlık Kanunu,
229, 189 ve 160 sayılı Kanunlarla üçer ay daha uzatıldı. 20 Temmuz 1922’de
245 sayılı Kanunla da süresiz olarak Başkomutanlığa memur edildi. Bir yıl
süren hazırlık döneminden sonra 26 Ağustos 1922’de Afyon Cephesinde Büyük
Taarruzu başlattı. Dört gün devam eden muharebeler sonunda 30 Ağustos’taki
bizzat yönettiği Başkomutan (Dumlupınar) meydan muharebesi ile Yunan
ordusu sarılarak imha edildi. "Ordular, ilk hedefiniz Akdenizdir. İleri"
komutası ile düşman İzmir istikametinde takip edilerek 9 Eylülde İzmir’e
girildi. 10 Eylül’de İzmir Hemşehriliğine seçildi. 11 Ekim 1922’de
imzalanan Mudanya mütarekesi ile yıllardır süregelen savaş sona erdi.
Sadrazam Tevfik Paşa’nın yakında toplanacak Barış
Konferansına Babıali ve Ankara heyetlerinin bir arada katılmasının uygun
olacağını bildiren telgrafları, 30 Ekim 1922’de başkanlığında toplanan
TBMM’de okunarak açılan görüşmede Sadrazamın, oğlu ile şahsına gönderdiği
17 Eylül 1922 tarihli mektuba "Teşkilatı Esasiye Kanunu ile şekil ve
mahiyeti taayyün eden Türkiye Devletinin tarihi teessüsünden beri Türkiye
mukadderatına vazıülyed ve bundan mesul yalnız ve ancak Türkiye Büyük
Millet Meclisi Hükümeti olduğu, cihanca malum ve hadisatı fiiliye ve
muamelatı siyasiye ile müeyyet bulunmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi
ordularının ihraz eylediği muzafferiyeti katiyenin neticesi tabiiyesi
olmak üzere vukuu kabil olan konferansta Türkiye yalnız ve ancak Türkiye
Büyük Millet Meclisi Hükümeti tarafından temsil olunur..." şeklinde cevap
verdiğini ifade etti. Bu mektuptan ayrı olarak, Sadrazamın TBMM
Başkanlığına gönderdiği aynı konuyu içeren telgrafının okunmasından sonra
söz alan milletvekilleri, ifade ettiği cevap doğrultusunda konuşma
yapmalarını müteakip, Başkan olarak verilen önergeleri oya koydu ve Rıza
Nur Bey (Sinop) ve 80 arkadaşının "Osmanlı İmparatorluğuna son verilip
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin onun yerine geçtiğine, Teşkilatı
Esasiye Kanunu ile egemenlik hakkı millette olduğundan İstanbul’daki
Padişahlığın yok sayıldığına İstanbul’da meşru bir hükümet tanınmadığına
ve Hilafet Makamının esir bulunduğu Yabancılar elinden kurtaılmasına" dair
önerisi ad okunarak (2) red, (2) çekimser oya karşı (132) oyla kabul
edildi. Ayrıca Barış Konferansına temsilci gönderilmesi konusunda telgraf
yazanlarla mensup olduğu heyet Padişah haklarında kanuni işlem yapılmasına
karar verildi. 1/2 Kasım 1922’de verilen 308 sayılı kararla da, TBMM’nin
egemenlik hakkının gerçek temsilcisi olduğu, Misakı Milli sınırları içinde
TBMM Hükümetinden başka bir hükümet şekli tanımadığı, Türkiye halkının
kişi egemenliğine dayanan İstanbul Hükümetini 16 Mart 1920’den itibaren ve
sonsuza dek tarihe intikal etmiş saydığını ilan etti. 4 Kasım’da Tevfik
Paşa kabinesi görevden çekildi. İstanbul’un idaresine el konuldu. 18
Kasım’da Vahdettin’den hilafet alınarak Halifeliğe Abdülmecit Efendi
seçildi.
22 Kasım 1922’de Lozan’da çalışmalarına başlayan
Lozan Barış Konferansı arada bir kesinti ile devam ederek 24 Temmuz
1923’te Bağımsız Türkiye Devletinin tanınması ile sona erdi. Bu arada 17
Şubat 1923’te İzmir’de toplanan "İktisat Kongresi"ni bir konuşma ile açtı.
Konumasında. "Siyasi ve Askeri başarılar ne kadar büyük olursa olsunlar
iktisadi başarılarla taçlandırılmazlarsa kazanılan zaferlerin sürekli
olmayacağını, az zamanda söneceğini" vurguladı. TBMM, 1 Nisan 1923’de
seçimin yenilenmesine karar vererek 16 Nisan’da çalışmalarını sona
erdirdi.
II. Dönem için yapılan seçimlerde yeniden Ankara
Milletvekili oldu. TBMM 11 Ağustos'ta çalışmalarına başlaması ile 13
Ağustos’ta yapılan seçimde tekrar başkanlığa seçildi. Anadolu ve Rumeli
Müdafaayı Hukuk Grubunun bir partiye dönüştürülmesi konusunda 9 Ağustos'ta
başlayan çalışmalar sonucunda "Halk Fırkası" kuruldu. 11 Eylül'de Genel
Başkanı oldu. 2 Ekim'de İstanbul’daki İtilaf Devletleri askerlerinin
ayrılmaları ile 6 Ekim'de Türk Birlikleri İstanbul’ girdi. 13 Ekim 1923’te
TBMM’ce kabul edilen (27) sayılı kararla Ankara’nın Türkiye Devletinin
merkezi olması kabul edildi.
27 Ekim 1923’te İcra Vekilleri Heyeti Reisi Ali Fethi
Bey’in görevinden istifası bir hükümet bunalımına yol açmakla 28 Ekim
akşamı Çankaya Köşküne çağırdığı arkadaşlarına "Yarın Cumhuriyet ilan
edeceğiz" dedi. Aynı gece İsmet Paşa ile birlikte hazırladıkları Teşkilatı
Esasiye Kanunu değişikliği 29 Ekimde Halk Fırkası Genel Kurulunda kabul
edilerek TBMM’ne gönderildi. Kanun teklifi ivedi görüşülerek (364) sayı
ile kanunlaştı ve Cumhuriyet ilan edildi. Gizli oyla yapılan seçimde
mevcut (158) üyenin oy birliği ile Cumhurbaşkanı oldu.
19 Kasımda, Halk Fırkası Genel Başkanlığı ile fiilen
uğraşmaya bugünkü görevi el vermediğinden İsmet Paşa’yı Vekil olarak
atadı. 21 Kasımda TBMM’nce asker ve sivil (25) kişi arasında kırmızı-yeşil
şeritli İstiklal Madalyası ile ödüllendirilmesi kararlaştırıldı.
1 Mart 1924’te TBMM’nin II nci Dönem İkinci Toplantı
yılını açış konuşmasında "İslam Dinini, asırlardan beri alışılageldiği
şekilde bir siyaset aracı olmaktan uzaklaştırmak ve yüceltmek gerek
olduğu"na işaret etti. Bu direktifin ışığı altında hazırlanan ve TBMM’nce
kabul olunan 3 Mart 1924 tarih ve 429, 430 ve 431 saylı kanunlarla Şer’iye
Vekaleti kaldırılarak Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu. Bütün öğretim ve
eğitim kurumları ve medreseler Maarif Vekaletine bağlandı. Hilafet
kaldırılarak Osmanlı Hanedanı üyeleri yurt dışına çıkarıldı. 8 Nisanda 469
sayılı Kanunla Şer’iye Mahkemeleri kaldırıldı.
20 Nisan 1924’te Cumhuriyetin yeni Anayasası kabul
edildi. 26 Ağustos’ta Türkiye İş Bankası'nı kurdurdu. 12-20 Eylül arası
Hamidiye Kruvazörü ile yaptığı Karadeniz gezisi sonunda 20 Eylül’de
Hamidiye’den ayrılırken Şeref Defterine yazdığı "Hudutların mühim ve büyük
kısmı deniz olan Türk Devletinin donanması da mühim ve büyük olmak
gerekir. O zaman Türk Cumhuriyeti daha müsterih ve emin olacaktır.
Mükemmel ve kadir bir Türk Donanmasına malik olmak gayedir." yazıları ile
Cumhuriyet Donanmasının kuruluşunu başlattı. 29 Aralık 1924’te 539 sayılı
Kanunla "Bahriye Vekaleti" kuruldu.
10 Kasım 1924’te Halk Fırkası "Cumhuriyet Halk
Fırkası" adını aldı. 16 Şubat 1925’te, 29 Ocak 1923’te evlenmiş olduğu
Latife (Uşakizade) Hanımdan ayrıldı. 23 Ağustos'ta ilk kez başında bir
panama şapkası olduğu halde otomobille Ankara’dan hareketle Çankırı’ya
uğrayarak Kastomonu’ya geldi. 25 Ağustosta İnebolu’ya geçerek
Türkocağında, Türk Milletinin medeni kıyafeti içinde şapkanın yer alması
lüzumuna işaret etti. 30 Kasım 1925 tarih ve 677 sayılı Kanunla Tekke ve
Zaviyelerle Türbelerin Kapatılması ve Türbedarlıklar ile bir takım
ünvanların kaldırılması kararlaştırıldı. Bu arada 15 Eylül 1925'te, Ankara
Hukuk Mektebi Öğretim Kurulu, kendisine "Öğretim Kurulu Fahri
Başkanlığı"nı tevcih etti. 26 Aralık 1925’te 697 ve 698 sayılı kanunlarla,
günün 24 saate taksimi miladi tarihi esas alan uluslararası takvim kabul
edilerek batıya dönük yeni bir aşama kaydedildi.
17 Şubat 1926’da Medeni Kanun, 1 Martta Türk Ceza
Kanunu, 3 Martta Hakimler Kanunu, 22 Nisanda Borçlar Kanunu, 29 Mayısta
Türk Ticaret Kanunu kabul edilerek adalet reformunda önemli ileri adımlar
atıldı.
14 Haziran da İzmir’de kendisine hazırlanan bir
suikast girişimi meydana çıkarıldı. Eski Rize Mebusu Ziya Hurşit ve
arkadaşlarının düzenlediği ve kapatılan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasına
mensup milletvekilleri ve paşaların da katıldıkları iddia edilen girişimde
sanık görülenlerin tutuklanarak İzmir’e gelen Ankara İstiklal Mahkemesinde
yapılan yargılanmaları sonunda suçlu görülen (13) kişi, 13 Temmuz'da idama
mahkum edildi. Bir kısım sanıklar da Ankara’da yargılanarak (4) ü 26
Ağustos'ta idam cezasına hüküm giydi.
26 Haziran 1927’de yeni seçim kararı alan TBMM, bu
tarihte çalışmalarına son verdi. III. Dönem için Eylül 1927’de yapılan
seçimde tekrar Ankara milletvekili oldu. 15 Ekim’de toplanan CHP II. Büyük
kongresinde toplam (36) saat (33) dakika süren Büyük Nutku’nu 20 Ekim’de
tamamladı. 1 Kasımda III. Dönem çalışmalarına başlayan TBMM’nce ikinci kez
Cumhurbaşkanlığına seçildi.
TBMM, 10 Nisan 1928’de yaptığı bir Anayasa
değişikliği ile Teşkilatı Esasiye Kanunun 2. maddesindeki "Türkiye
Devletinin dini, din-i İslamdır." fıkrası ile, 26. Maddesindeki "ahkamı
Şer’iyenin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yürütüleceğini
belirleyen cümleyi kaldırdı ve ayrıca Cumhurbaşkanı ve milletvekillerinin
yemin metinleri de değiştirilerek namus üzerine and içilmesi kabul
olundu."
20 Mayıs 1928’de Türkiye’ye resmi bir ziyaret yapan
Afganistan Kralı Amanuallah Han ve eşi ile beraber oldu. Aynı gün TBMM,
1288 sayılı kanun olarak Ulusklararası rakamların kullanılması
zorunluluğunu kabul etti. 9/10 Ağustosta İstanbul Sarayburnu Parkında CHP
İstanbul Teşkilatı tarafından düzenlenen açık hava toplantısında yeni Türk
Harfleri hakkında halkı aydınlatıcı bir konuşma yaparak "Asırlardan beri
kafalarımızı demir çerçeve içinde bulundurarak, anlaşılmayan ve
anlamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak mecburiyetindeyiz" dedi. 25
Ağustosta Dolmabahçe Sarayında huzurlarında toplanan konferansta yeni Türk
Harfleri konuşuldu. Katıldığı bu tartışmalı konferans 29 Ağustosta da
devam etti. 1 Kasım 1928’de III. Dönemin 2. toplantı yılının ilk gününde
"Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki" hakkındaki Kanun TBMM’ce kabul
edilerek harf devrimi gerçekleştirildi. TBMM, milletin bu konudaki şükran
anısı olarak kendisine altın levha üzerinde kabartma bir alfabe
sunulmasını kararlaştırdı. 8 kasımda, Millet Mektepleri Genel Başkanlığı
ve Başöğretmenliği önerisini kabul etti.
23 Nisan 1929’da 23 Nisan gününün "Çocuk Bayramı"
olarak kutlanması kabul edilerek, gece, Ankara Palasta verilen çocuk
balosunu onurlandırdı.
3 Nisan 1930’da yerel seçimlerde kadınlara seçme ve
seçilme hakkı tanıyan 1580 sayılı Belediye Kanunu, TBMM’de kabul edildi.
27 Nisan’da Ankara’da toplanan Türkocakları VI. Kurultayında Türk tarihi
ve medeniyetini bilimsel olarak incelemek üzere "Türk Tarihi Tetkik
Heyeti" oluşturuldu. 9 Ağustosta Paris Büyükelçiliğinden istifa ederek
yeni bir siyasi Parti kurmak istediğini bildiren Ali Fethi Bey’e yazdığı
mektupta "Laik Cumhuriyet esaslarına dayanan yeni bir partinin faaliyete
geçerek millet işlerini serbestçe tartışmasını cumhuriyetin esaslarından
saydığını" bildirdi. 12 Ağustosta "Serbest Cumhuriyet Fırkası" kuruldu. 25
Eylülde ömür boyu Cumhurbaşkanlığı önerildiği şayialarının basında yer
alması üzerine gazetecilere "siz ve kamuoyu bilmelisiniz ki bu yoldaki
öneriler hoşuma gitmemiştir ve gitmez" dedi. 23 Aralıkta Menemen’de
meydana gelen gericilik olayında yedek subay öğretmen Kubilay’ın şehit
edilmesi üzerine 28 Aralık’ta orduya gönderildiği başsağlığı mektubunda
"Büyük Ordunun Kahraman Genç Subayı ve Cumhuriyetin mefküreci muallimi
heyetinin kıymetli uzvu Kubilay’ın temiz kanı ile Cumhuriyet hayatiyetini
tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olduğunu" bildirdi.
3 Mart 1931’de CHP Meclis Grup Başkanlığına,
milletvekili seçiminin yenilenmesi uygun olacağını bildirmesi üzerine 5
Mart'ta TBMM’nde bu şekilde karar alındı. 24 Nisan 1931’de yapılan IV.
Dönem genel seçimlerinde tekrar Ankara’dan milletvekili olarak 4 Mayıstaki
olağanüstü toplantıda yeniden Cumhurbaşkanlığına seçildi.
2 Temmuz 1932’de I. Türk Tarih Kongresi, huzurları
ile Ankara’da toplandı. 12 Temmuzda "Türk Dili Tetkik Cemiyeti" kuruldu.
26 Eylülde I. Türk Dili Kurultayı başkanlığında Dolmabahçe Sarayında
çalışmalarına başladı. Zaman zaman toplantılara başkanlık ederek arı dil
akımını ilgi ile izledi. 26 Eylül tarihi de 1933 yılından itibaren dil
bayramı olarak kutlandı.
1 Şubat 1933’de, Bursa’da ezan ve kamet’in Türkçe
okunuşuna karşı gerici bir hareketin baş göstermesi üzerine 6 Şubatta
Anadolu Ajansına verdiği demeçte "Olaya özellikle dikkatimizi çevirmemizin
nedeni, dini siyaset ve herhangi bir tahrike vesile etmeğe asla müsamaha
etmeyeceğimizin bir daha anlaşılmasıdır. Meselenin mahiyeti esasen din
değil, dildir. Kesin olarak bilinmelidir ki Türk milletinin milli dili ve
milli benliği bütün hayatında hakim ve esas kalacaktır" dedi. 7 Şubattan
itibaren İstanbul’daki bütün camilerde ezan ve kamet Türkçe okunmaya
başlandı.
29 Ekim 1933’te Cumhuriyetin 10. Yıldönümü
münasebetiyle "Ne Mutlu Türküm Diyene !" sözcüğü ile biten ünlü söylevi
ile Türk milletine seslendi. 4 Kasım’da Selanik’te doğduğu eve Yunan
Hükümeti bir anı levhası koydu.
16 Haziran 1934’te Türkiye’ye resmi bir ziyaret yapan
İran Şahı Rıza Pehlevi’yi karşıladı ve 2 Temmuz'a kadar zaman zaman
birlikte oldu.
21 Haziran'da TBMM’nde "Soyadı Kanunu" kabul edildi.
İsmet Paşa ve arkadaşları tarafından verilen önerge 24 Kasımda 2587 sayılı
Kanun olarak kabul edilerek ATATÜRK soyadını aldı. Ertesi günü de İsmet
Paşa’ya İNÖNÜ soyadını verdi. Ayrıca milli mücadele ve sonrasında birlikte
çalıştığı arkadaşlarını verdiği soyadları ile onurlandırdı. 26 Kasım'da
"Efendi, Bey, Paşa gibi Unvan ve Lakapların Kaldırıldığına dair" 2590
sayılı Kanun kabul edildi. 3 Aralık'ta da "Bazı Kisvelerin
Giyilemeyeceğine Dair" 2596 sayılı Kanunla din adamlarının mabet ve
ayinler dışında dini kıyafetlerini giymeleri yasaklandı.
5 Aralıkta Teşkilatı Esasiye Kanunun 10. ve 11.
maddeleri değiştirilmek suretiyle Türk kadınlarına milletvekili seçme ve
seçilme hakkı tanındı.
8 Şubat 1935’te yapılan V. Dönem milletvekilleri
genel seçimlerinde yeniden Ankara milletvekili oldu. 1 Martta
çalışmalarına başlayan TBMM’nce dördüncü kez Cumhurbaşkanlığına seçildi.
9 Mayısta CHP IV. Büyük Kurultayını açış konuşmasında
"Uçurum kenarında yıkık bir ülke... türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar
yıllarca süren savaş... ondan sonra içerde ve dışarda saygı ile tanınan
yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet ve bunları başarmak için arasız
devrimler..." İşte Türk genel devriminin bir kısa ifadesi diyerek
gerçekleştirilen büyük işlerin özet bir dökümünü yaptı. 27 Mayısta kabul
eidlen 2739 sayılı Kanunla ulusal bayram ve genel tatil günleri yeniden
saptandı ve hafta tatili, Cumartesi günü saat 13:00’te başlamak üzere
Pazar günü oldu.
Ekimde, Suriye’de bulunan Çerkez Edhem ve Kardeşi
Reşit’in hazırlattığı anlaşılan bir suikast girişimi meydana çıkarıldı.
Girişim ile ilgili görülen Urfa Milletvekili Ali Saip URSAVAŞ’ın da dahil
bulunduğu sekiz sanığın 4 Ocak 1936’da Ankara Ağır Ceza Mahkemesinde
başlayan yargılanmaları 17 Şubat'ta delil yetersizliğinden beraat kararı
ile sonuçlandı. Olayın 21 Ekimde öğrenilmesi halkın büyük tepkisine yol
açtı. Yurdun her tarafında kınama toplantıları yapıldı.
20 Temmuz 1936’da Boğazların Türk Hükümeti'nin
egemenliğini belgeleyen "Montreux Andlaşması" nın imzalanması
münasebetiyle 31 Temmuz'da TBMM minnet ve teşekkürlerinin kendisine
iletilmesini kararlaştırdı.
4 Eylül'de İstanbul’a özel olarak bir ziyaret yapan
İngiltere Kralı VIII. Edward’ı karşıladı. Birlikte 6 Eylül'de Moda’da
yapılan deniz yarışlarını izledi.
27 Ocak 1937’de, Milletler Cemiyeti tarafından
Hatay’ın bağımsızlığı kabul edilmesi üzere TBMM, 29 Ocakta aldığı bir
kararla, insanlık yolunda milli bir davayı neticeye yaklaştırmaya yönelik
gayretlerinden dolayı kendisine teşekkür etti.
5 Şubatta 3115 sayılı Kanunla yapılan bir Anayasa
değişikliği ile CHP’nin altı ok ilkesi Anayasa metnine alınarak Türkiye
Devletinin Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi, Laik ve İnkılapçı
olduğu vurgulandı.
12 Şubatta Selanik Belediyesi aldığı bir kararla,
doğduğu evi sahibinden satın alarak emrine tahsis etti.
11 Haziran 1937’de Trabzon’da bulunduğu sırada
Başbakan İnönü’ye bir telgraf çekerek "Bütün çiftlikleri ve mallarını
millete bağışladığını" bildirdi.
1 Kasım 1937’de TBMM’nin V. Dönem 3. toplantı yılında
son kez yaptığı açış konuşmasında. "Biz Türk Milletinin hadimiyiz...
Kuvvet birdir ve milletindir." diyerek ulusal egemenliğe inancını bir kez
daha belirtti.
30 Mart 1938’de, rahatsızlığı nedeniyle Fransa’dan
çağrılan Prof. Dr. Fissenger tarafından muayenesi sonucuna dair ilk resmi
rapor yayımlandı. Rapora ait resmi tebliğde "Sıhhatde endişe verici bir
durum olmadığı, ancak 1.5 ay kadar dinlenmesi önerildiği" belirtildi. 26
Mayısta Ankara’dan son kez ayrılarak İstanbul’a geldi ve çalışmalarını
Dolmabahçe Sarayında sürdürdü.
19 Haziran'da İstanbul’da SAVARONA yatında Romanya
Kralı Karl’ı kabul ederek bir süre görüştü.
5 Eylülde el yazısı ile düzenlediği vasiyetnamesini
Dolmabahçe Sarayına çağrılan İstanbul 6. Noterine verdi.
26/27 Eylül gecesi Saray’da hafif bir koma geçirdi.
16 Ekimde ağır bir komaya girdi. 17 Ekimde yayımlanan Cumhurbaşkanlığı
Genel Sekreterliği tebliğinde "Karaciğer hastalığı normal seyrini takip
ederken 16 Ekim 1938 günü birden bire umumi bir zaaf ile birlikte hazmi
bir asabi araz göstermeğe başladığı" bildirildi. Hastalığın seyrine dair
tebliğ yayımı 22 Ekime kadar devam etti ve her gün sabah ve akşam iki
tebliğ yayımlandı. 22 Ekim'de konsültasyon sonucu yayımlanan son tebliğde
"Hastalık normal seyrine avdet etmiştir. Günlük tebliğ neşrine lüzum
kalmamıştır." denildi.
29 Ekimde Cumhuriyetin 15. yıl dönümü münasebetiyle
Orduya bir mesaj yayımladı. 1 Kasımda TBMM’nde V inci Dönemin IV. toplantı
yılı açış konuşması Başbakan Celal Bayar tarafından okundu.
8 Kasımda ikinci kez ağır komaya girdi. Yayımlanan
tebliğde "Bugün saat 18:30’da hastalık birdenbire normal seyrinden çıkarak
şiddetlenmiş ve sıhhi vaziyetleri yeniden ciddiyet kazanmış olduğu"
belirtildi. Ağır koma hali 9 Kasımda da devam etti.
10 Kasım 1938 günü saat 9:05’te Dolmabahçe Sarayında
öldü. Bu kayıp Türk milletini mateme boğduğu gibi bütün dünyada geniş
yankılar uyandırdı. Türk Bayrağına sarılı tabutu Sarayın tören salonunda
katafalka konularak sekiz gün halkın saygı geçişine açık tutuldu.
19 Kasımda top arabasına konulan tabut törenle
Sarayburnu'na getirildi. Zafer Gemisi ile İstanbul Limanını dolduran ve
tören için gelen yabancı savaş gemilerinin arasından geçirilerek Yavuz
Gemisi'ne götürüldü.
20 Kasım sabahı saat 10:00’da başta Cumhurbaşkanı
İsmet İnönü olmak üzere bütün devlet büyükleri ve halk tarafından törenle
karşılandı. Trenden alınarak top arabasına konulan tabut törenle
karşılandı. Trenden alınarak top arabasına konulan tabut törenle TBMM’ne
getirildi ve hazırlanan katafalk’a yerleştirildi. Türk Silahlı Kuvvetleri
ve dost devletler tarafından gönderilen tören birliklerinin saygı
geçişinden sonra; halkın saygı geçişi 24 saat devam etti.
21 Kasımda Tabut katafalk’tan alınarak devlet töreni
ile geçici kabir olarak seçilen Etnografya Müzesinde mermer bir lahdin
üzerine konuldu.
10 Kasım 1953’te devlet töreni ile Anıtkabir’e
götürülerek toprağa verildi.
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve Türk milletinin
Atası olan ATATÜRK, gençlik yıllarından itibaren kafasında oluşmaya
başlayan ileri düşünceleri kısa zamanda hayata geçirmeyi başaran müstesna
bir lider ve devlet adamı olmanın ötesinde ortaya koyduğu ilkeler, yıllar
geçtikçe geçerliliği daha da değerlenen ve takdir kazanan üstün bir fikir
adamıdır. Özellikle son yıllarda uzun süre arkasından gidilen ideojilerin
çökmesi yanında, ilkelerinin bugün de dimdik ayakta kalması, iyiye,
doğruya ve güzele giden bir yolda evrensel büyüklüğünün yeni bir
kanıtıdır.
|